Karakter Yaşı: 25
İstenen Meslek: Sihir Bakanı
Issız bir sokak gibiydi, yürüdüğü bu koridor. Bir yere çıkma umuduyla devam ediyordu sanki, umutluydu hep ömrü boyunca. Belki kendini bu çıkmazın sonunda bulabileceğiydi ümidi. Kahverengi tonlarındaki duvarlara baka baka gidiyordu bu çıkmazın içine doğru. Uzaktan gelen uğultu onu korkutuyordu. Karanlığın içinde hapsolmuş bir ruh gibi yalpalayarak yürüyordu bu koridorda. Benliğini bulmaya çalışıyordu belki. Belki de bulunmaya çalışıyordu kimseler tarafından. Var olduğunun hissine kapılmak istiyordu. Mumlar vardı etrafında. Evet, duvarlarda asılmış örümcek ağlarıyla süslü mumlardı bunlar. Görmek istemeyeceği şeyleri fark ediyordu artık. Gün yüzüne çıkası yoktu nedensiz. Usulca devam ediyordu ıssız tüneli andıran koridorda.
Çıkışa yaklaştığını sanarken yeni başladığının farkına varmıştı. Kendini bulduğunu düşünüyordu belki de. Ama kaybolmuştu kendi içinde. Sırtını dayayacak bir sıcaklık arayışındaydı. Yavrusunu kaybetmiş bir kartal gibi tırmalıyordu duvarları. İstiyordu bir şeyleri, biliyordu ve paylaşmak istiyordu. Gözlerini kapadı, sonsuzluğunda bitişini göreceğinden korkuyordu. Yeşil gözlerini kapadı o işte. Duvarlara tutunarak devam ediyordu. İçerisi ısınmıştı, daralmıştı Elouise. Bulacaktı bir şeyler veya unutacağını sanıyordu bazı şeyleri. Kaybolmuştu aydınlığa açılan kapıya doğru yürürken. Kahverengi halının üstüne basıyordu. İnatla direniyordu bu sıcaklığa. Alnından terler boşalırken o hala nefsine sahip olma çabasındaydı. Gözü dönmüşçesine akbaba benzeri bir şeydi artık o. Sona yaklaşmak istiyordu. Büyü bir hikâye, yaşam ise bir çöp gibiydi onun için. Diğerleri gibi değildi o. Kendini beğenmiş narsistlerin içinde büyümesine rağmen hep en ezilen duygulara sahip minik bir kızdı. "Kimsin sen?" diye sorar o her zaman kendine. Dayanabileceğini sanıyordu o. Ama dönüşü de yoktu artık. Çürümeye bırakılan bir kemikti kendi gözünde o. Çığlıkları yankılanıyordu boş koridorda. Sadece dibindeki birinin duyabileceği gibi fısıldadı usulca.
“ Sadece bir kez. ”
Ne demek istediği anlaşılmıyor gibiydi. Zaten anlayacak kimse de yoktu. O sıcaklığın içinde pişecek bir kemik torbasıydı o artık. Aslında tek isteğini belirtiyordu ağzından çıkan bu sözler. Bu güne kadar kimseden bir şey istememişti. Ne yalvardığı oldu, ne de içinden gelenleri söyleyebildiği. Hep bastırılmış bir ruhla yaşamıştı o. Nasıl dayandığını kendi bile bilmese de seviyordu o böyle yaşamayı. Belki sevdiği sanılıyordu. Etrafındakiler önemsemiyordu onu. İlgiyi aslında o hep üzerine çekiyor gibi görünüyordu. Hâlbuki bugüne kadar yanına gelen kişilerin neredeyse hepsi ya onu ezmek ya da dövmek için gelmiş bulunmaktaydılar. Elouise artık bu eziyetten bıkmıştı. Zaten bunu kendine bile açıklayamadığı için bir sefer bile dur diyemiyordu. Kendini kendine açamamışsan başkasının seni anlama olasılığı kaçtır acaba? Elouise için hayat bu kadar kısaydı işte. Gelip geçici bastırılmış duygular, sadakatsizlik, hissedilmeme vb. duygular. Elouise hala tutunarak koridoru yürüyordu – ki buna yürünmek denmez -. Bir nevi sürünüyordu. Bir ışık görünmüştü. Ya da Elouise öyle sanmıştı. Nafile bir çabayla koşmaya çalışıyordu. Işığa doğru yaklaştı, bu bir çıkış gibi görünse de aslında sadece bir oda olduğunu fark etmişti Elouise. Ama sevinmişti. Çünkü burada kahverengi bir koltuk, esinti ve bir şömine vardı. Daha mutlu olabileceğini sanmıyordu genç cadı. İçindekileri hala kendine bile söyleyemezken gözleri kapalı düşünmeye devam ediyordu. Sonsuzluğu burada mı bitecekti? Bir mezara bile sahip olamayacak mıydı? Aklından tüm hayatını bir geçirdiğinde. Arkada bıraktığı kişileri düşündü ve gözlerinde kaybolmuştu.